Kitaptan Bölümler

Yazılar > Kitaptan Bölümler

El-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemin ve’s Salâtü ve’s Selâmü alâ Resûlinâ
Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.

Misvak Nesriyat olarak hassas ve gayretli bir çalışmanın mahsûlü olan “İ’lâüs-Sünen” isimli eseri Arapçadan Türkçeye terceme ve tahriç ederek istifadenize sunuyoruz.
Kaynaklarıyla Hanefi fıkhını anlatmakta olan bu kitap; kolay istifade edilir olduğu gibi, ayrıca ne kadar büyük bir hazinenin içerisinde olduğumuzu bizlere göstermektedir.

Şimdi bu kitaptan bölümlerle sizi baş başa bırakıyoruz.

SABAH NAMAZININ SÜNNETİNE ÂİT HÜKÜMLER
Farz için kamet getirilirken (veya namaza başlanmışken diğer Sünnetleri kılmak mekruh iken sabah namazının Sün­neti kılınabilir. Böylece hem sabah namazının Sünnetinin hem de cemâatle namazın sevabı elde edilmiş olur.

Abdullah b. Ebû Mûsâ, "İmâm sabah namazının farzını kıldırırken Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) camiye girdi ve direğin yanında sabah namazının Sünnetini kıldı" demiştir. Mâlik b. Migvel'in nakline göre Nâfi, "Sabah namazının farzı kılınırken İbn Ömer (r.a.)'yı uyandırmıştım. Kalktı ve sabah namazının Sünnetini kıldı." demiştir.

İbn-i Abbâs (r.a.) ile ilgili rivayet, "Farz namaz kılınırken başka namaz kılınmaz" Hadîsinin cemâatin safları arasında kılınmaz anlamına geldiğine delâlet etmektedir. Abdullah b. Ömer (r.a.) evinden çıkarken sabah namazının farzı kılınıyordu. İbn Ömer (r.a.) mescide girmeden yolda iki rek'at sabah namazının Sünnetini kıldıktan sonra mescide girdi ve cemâatle birlikte farzı kıldı.

Sözü edilen iki rek'at Sünnetin mescid dışında kılınması mekruh değildir. Hanefî Mezhebinin benimsediği mescid içerisinde cemâatten ayrı kılınmasında ise hafif bir kerahet söz konusudur.

Sünnetin cemâat arasında kılınması ise en ileri seviyede mekruhtur. Harise b. Mudrib'in nakline göre Abdullah b. Mes'ûd ve Ebû Mûsâ (r.anhümâ), Saîd b. As (r.a.)'in yanın-dan ayrıldılar ve mescide gittiler. Namaz için kamet getirilmişti. İbn Mes'ûd (r.a.) iki rek'at namaz kıldıktan sonra imâma uydu. Ebû Mûsâ (r.a.) ise doğrudan imâma uydu. Ebû'd-Derdâ (r.a.)'in rivayeti gibi bunun da konuya delâleti açıktır. Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'in Resûlullâh (s.a.v.)'i en iyi tâ'kip ettiği, Sahabe’nin önde gelenlerinden olduğu ve sürekli Hz. Peygamber (s.a.v.)'le birlikte bulunduğu bilinmektedir.

Yezîd b. İbrâhîm'in nakline göre Hasan-ı Basrî(r.a.), "Sünneti kılmadan mescide girdiğinde imâm farzı kıldırsa bile önce sünneti kıl sonra imâma uy" derdi.

(5. c. 118,121,124,125.s)

ABDESTİ TAM ALMAK VE NAMAZI DOSDOĞRU KILMAK
Hz. Rifâa b. Râfi (r.a.) şöyle anlatmıştır: Biz Resûlullâh (s.a.v.)'in yanında oturuyorduk veya Resûlullâh (s.a.v.) oturuyordu biz de etrafında bulunuyorduk. Bir adam çıkageldi ve kıbleye yönelip namaz kıldı. Namazını bitirince geldi. Resûlullâh (s.a.v.)'e ve çevresindekilere selâm verdi.

Resûlullâh (s.a.v.) "ve aleyke" diye selâmını aldı ve "Git, namazını tekrar kıl, çünkü namazın olmadı" buyurdular.
Adam namazını kılmaya başladı. Bizde göz ucuyla onu izliyor, namâzındaki hatasının ne olduğunu bilmiyorduk. Adam namazını bitirince tekrar Resûlullâh (s.a.v.)'e ve çevresindekilere selâm verdi. Resûlullâh (s.a.v.) selâmını aldı ve "Git, namazını tekrar kıl, çünkü namazın olmadı" buyurdular. Râvi Hemmâm der ki: Ona namazı iadesini iki mi yoksa üç defa mı emrettiğini hatırlamıyorum. Sonunda adam, 'Namâzımdaki eksiğimi bilmedikçe tekrar kılmaya­cağım' dedi.

Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle bu­yurdular:
"Abdesti Allah'ın emrettiği gibi tam almadığı­nız müddetçe namazınız eksik olur. Şöyle ki bir kimse yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkar, başını ve topuklarına kadar ayaklarını mesh eder. Sonra tekbîr getirerek namaza durur, ona hamd eder, Fâtihâ Sûresi ve Kur'ân'dan dilediği sûreyi okur. Sonra tekbîr alır ve rükûya gider, ellerini dizlerine koyup sırtı ve başıaynı hizada olacak şekilde bir müddet rükûda bekler, 'semiallâhü limen hamiden' diyerek rükûdan doğrulup uzuvları sakin oluncaya kadar bir süre kıyam vaziyetin­de (ayakta) bekler, sonra tekbîr alır ve secdeye gider, yüzünü yere koyup uzuvları sükun buluncaya kadar bir süre secdede bekler, tekbîr alarak oturağı üzerine sırtı düz olacak şekilde bir süre oturur, dört rek'atı da böy­lece kılar ve namazını tamamlar. Bu şekilde olmadığı sürece namazınız eksik olur.

(1.c. 20-21 .s)

TEYEMMÜM BAHSİ
Teyemmümün Toprak Cinsinden Nesne ile Yapılabileceği bu başlık altında teyemmümün mutlaka toprakla yapılmasının şart ol­madığı toprak cinsinden olan diğer nesnelerle de yapılabileceği konusu in­celenecektir.

Cabir b. Abdullah (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) uzunca bir hadisinde, “Yeryüzü benim için mescit ve temizleyici kılındı” buyurmuştur. (Buhârî, “Teyemmüm”, 1)
Enes b. Malik (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Yer­yüzünün temiz olan her yeri benim için mescit ve temizleyici kılındı” bu­yurmuştur.
Fethu’l-bârî’de (I, 522) zikredildiği üzere hadisi İbnü’l-Münzir ve İb-nü’l-Cârûd sahih bir isnadla rivayet etmişlerdir.

Her iki hadisin de konuya delâleti açıktır. Zira hadislerde zikredilen “el-ard” kelimesi toprak cinsinden olan diğer nesneleri de kapsar. Ancak et-Telhîsü’l-habîr’de (I, 55) zikredildiğine göre Beyhakî (es-Sünenü’l-kübrâ, 353)

Söz konusu hadis bütün isnadlarıyla sahihtir ve konu müellifin açıkladığı gibidir.

 

354    Hâkim en-Nîsâbûrî ve Dârekutnî hadisi Ali b. Zübyân > Ubeydullah b. Ömer > Nafi > İbn Ömer (r.a.) isnadıyla rivayet etmişlerdir. Hâkim en-Nîsâbûrî, “Hadisi Ubeydullah’tan Ali b. Zübyân’dan başka muttasıl olarak rivayet eden başka birkimse bilmiyorum. O sadûk (doğru sözlü) bir ravidir” açıklamasını yapmış, Zehebî onu tenkit ederek Ali b. Zübyân’ın son derece zayıf bir ravi olduğunu söylemiş­tir. Onun hakkında İbn Maîn, “Leyse bi şey: Beş para etmez”, Nesâî, “Leyse bi si­ka: güvenilir değildir” demişlerdir. Tespitlerimize göre de onun hakkında Ebû Ha­tim “metrûk”, Ebû Zür’a “vâhi’l-hadis: son derece zayıf”, İbnü’n-Nümeyr “hemen bütün rivayetlerinde hata ederdi”, İbn Hibbân “rivayetleri delil olamaz” açıklama­larını yapmışlardır. Dârekutnî hadisi rivayet ettikten sonra, “Ali b. Zübyân onun merfû olarak rivayet ederken Yahya’l-Kattân, Hüşeym ve diğer âlimler onu mev­kuf olarak rivayet etmişlerdir. Doğrusu da budur” açıklamasını yapmakta ve merfû rivayeti nakletmektedir. İbn Adî de Süfyan es-Sevrî ve Yahya’l-Kattân gibi güve­nilir ravilerin onu mevkuf olarak rivayet ettiklerini haber vermektedir. Beyhakî
I, 214) Kâbûs b. Ebî Zübyân > babası isnadıyla İbn Abbas (r.a.)’in hadiste zikredilen “et-Tayyib” kelimesini farklı şekilde yorumladığı nakledilmek­tedir. İbn Abbas (r.a.) “et-Tayyib” kelimesini tarım amacıyla sürülen top­rak olarak yorumlamıştır. İbn Ebî Hatim Tefsir’inde haberi, “Toprağın en temiz olanı tarım amacıyla sürülen topraktır” lafzıyla naklederken İbn Merdûye de Tefsir’inde aynı haberi İbn Abbas (r.a.) vasıtasıyla Hz. Pey­gamber (s.a.v.)’in sözü olarak rivayet etmektedir. Ancak bu haberler sahih ise, hadiste toprağın verimli arazi olması şart koşulmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim et-Telhîsü’l-habîr’de (I, 55) naklettiğine göre İbn Abdilber, “‘Tayyib’ eğer tarım toprağı ise bu, ‘saîd’ in toprağı dışında başka anlamı de­mektir” demiştir.

Şerhu’l-Muvatta’da Zürkânî, hadiste zikredilen toprağın ekmek amacıy­la sürülen toprak (münbit toprak) olduğunu söyleyenlerin delillerini zikret­mekte ve konuyla ilgili açıklamaları nakletmektedir. Buna göre Ahmed b. Hanbel (I, 98, 158) ve Beyhakî’nin (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 213, 214) Hz. Ali (r.a.)’den hasen bir isnadla rivayet ettikleri, “Toprak benim için temizleyi­ci kılındı” hadisi Cabir b. Abdullah (r.a.) rivayetindeki “et-türâb” kelime­sinin “el-ard” kelimesinin umumiliği tahsis ettiğine delâlet etmektedir.353 Kurtubî ise bu görüşün doğru olmadığını hadiste geçen “turab: toprak” ke­limesinin genel ifade olan “yeryüzü: el-ard” kelimesinin kapsamına giren bir örneğin zikredilmesi gibi olduğunu söylemiş ve buna delil olarak da şu âyeti göstermiştir: “İkisinde de her türlü meyve, hurma ve nar vardır.” (er-Rahmân, 55/68) Âyette hurma ve nar, “meyve” yi tahsis etmiyor, aksine onun

Tespitlerimize göre Beyhakî onu muttasıl olarak nakletmemiş, sadece hatalı rivayete işaret etmek amacıyla zik­retmiştir. Bu sebeple İbn Hacer’in et-Telhîsu’l-habîr’de (I, 151) hadisi Beyhakî’nin rivayet ettiğini söylemesi hatalıdır. Hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 179-180) ve Dârekutnî (Sünen, I, 181) Süleyman b. Ebî Dâvûd el-Harrânî > Salim ve Nafi > İbn Ömer (r.a.) isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)’den rivayet etmişlerdir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Teyemmüm bir defa yüz, bir defa da dirsekle­re kadar kolları mesh etmek için elleri toprağa vurmaktır” buyurmuştur. Hadisle ilgili Hâkim en-Nîsâbûrî, “Buhârî ve Müslim isnadında bulunan Süleyman b. Ebî Dâvûd’dan hadis rivayet etmemişlerdir. Biz de burada onu şevâhid cinsinden nak­lettik” açıklamasını yapmıştır. Bize göre Beyhakî’nin de (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 207) işaret ettiği gibi o rivayeti istişhad amacıyla bile zikredilecek seviyede değil­dir. Nitekim Beyhakî onun zayıf olduğunu ve rivayetinin delil olamayacağını söy­lemiştir. Ebû Zür’a, “Bu, batıl bir rivayettir” demiş, İbn Hazm da el-Muhallâ’da ri­vayetinin delil olamayacağını ifade etmiştir.



TEYEMMÜMÜN YAPILIŞI
Cabir b. Abdullah (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.),
“Teyemmüm bir defa yüz, bir defa da dirseklere kadar kolları mesh etmek
için elleri iki kez toprağa vurmaktır” buyurmuştur.
Hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 179) ve Dârekutnî (Sünen, I, 180) rivayet etmiştir.354 Hadisle ilgili Hâkim en-Nîsâbûrî, “İsnadı sahih olduğu halde hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmemişlerdir”, Dârekutnî de “Ravilerinin tamamı güvenilirdir” açıklamasını yapmışlardır. Zeylaî’nin nakli­ne göre (Nasbu’r-râye, I, 79) hadisle ilgili İbnü’l-Cevzî et-Tahkîk’te şöyle de­mektedir: İsnadında bulunan Osman b. Muhammed tenkit edilmiştir. İbn Dakîki’l-Îd’in el-İmâm’daki açıklamasına tabi olan et-Tenkîh müellifi bu eleştiriyi kabul etmemiş ve eleştirinin tenkit eden kimseyi açıklamadığı için bu kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Nitekim Ebû Dâvûd, Ebû Bekir b. Ebî Âsım ve diğer âlimler ondan rivayette bulunmuşlardır. Ayrıca İbn Ebî Hatim’de onu el-Cerh ve’t-ta’dîl’ine aldığı halde hakkında herhan­gi bir cerh lafzı zikretmemiştir.

İbn Ömer (r.a.)’nın nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Teyem­
müm, biri yüzü diğeri dirseklere kadar kolları mesh etmek için elleri iki de­
fa toprağa vurmaktır” buyurmuştur.
Bulûğu’l-merâm’da (I, 20) zikredildiği üzere hadisi Dârekutnî rivayet et­miş, hadis imamları da onun sahih olduğunu söylemişlerdir.

Cabir b. Abdullah (r.a.) rivayetiyle ilgili müellifin açıklaması şöyledir: Aynî Ümdetü’l-kârî’de (II, 372) hadisi naklettikten sonra Hâkim en-Nîsâbû-rî (el-Müstedrek, I, 179) ve Dârekutnî’nin (Sünen, I, 180) İshak el-Harbî vasıta­sıyla rivayet ettiklerini ifade etmekte ve “İsnadı sahihtir. Zehebî de isnadı­nın sahih olduğunu söylemiştir. Bu durumda hadisin sahih olmadığına da­ir görüşlere iltifat edilmez” açıklamasını yapmaktadır. et-Ta’lîku’l-ha-sen’de nakledildiğine göre İbn Hacer ed-Dirâye’de, “Hâkim en-Nîsâbûrî ve Dârekutnî, Cabir b. Abdullah rivayetini İbn Ömer (r.a.)’den de benzer lafızlarla rivayet etmişlerdir. İsnadı ise sahihtir” demiştir. İbn Hacer’in et-Telhîsü’l-habîr’deki (I, 40) açıklaması ise şöyledir: İbnü’l-Cevzî hadisin is­nadında bulunan Osman b. Muhammed’in tenkit edildiğini ve bu hususta

355   Tirmizî, “Tahâret”, 10.



hata yapıldığını ifade etmiştir. Nitekim İbn Dakîki’l-Îd onu herhangi bir kimse tenkit etmemiştir. Ancak Ebû Nuaym onu Azere’den mevkuf olarak naklettiği için onun rivayeti şâzdır. Onu Hâkim en-Nîsâbûrî ve Dârekutnî de rivayet etmişlerdir. Ancak bize göre hadisin şâz olması tartışmaya açık­tır. Zira onun merfû olarak nakli ziyadeli rivayettir ve makbuldür. Merfû ve mevkuf farklı oldukları için onun Ebû Nuaym rivayetine aykırı olduğu söylenemez. Zira hadis olmaları açısından aynı olsalar da anlamları (kay­nakları) bakımından farklıdırlar. Ayrıca Osman b. Muhammed el-Enmâtî Azere’nin ravilerinden herhangi birine aykırı rivayette de bulunmamıştır. Her ikisi de güvenilir ravilerdir. Bu durumda rivayetin şâz olmasından söz edilemez. Netice itibariyle Dârekutnî’nin, “Doğrusu onun mevkuf olması­dır” şeklindeki açıklaması yanlıştır.

Burada Tirmizî ve Müslim’in rivayetlerini zikrederek onlarla ilgili açık­lamaya da yer vermeliyiz. Tirmizî’nin Ammar b. Yasir (r.a.)’den naklettiği hadise göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ona yüz ve ellerini teyemmüm etmesi­ni emretmiştir.355 Bulûğu’l-merâm’da (I, 20) da zikredilen Müslim’in Am-mar b. Yasir (r.a.)’den rivayetine (“Hayz”, 110) göre ise Hz. Peygamber (s.a.v.), “Ellerinle şöyle yapman yeterdi” buyurduktan sonra ellerini bir defa yere vurarak sol eliyle sağ kolunu, avuçlarının dışını ve yüzünü mesh etmiştir. Şerhu Müslim’de (I, 161) Nevevî bu hadislerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in amacının teyemmümün neyle yapılacağını değil, ellerin toprağa vuruluşunu öğretmeyi amaçladığını söylemiştir.

Toprak Cinsinden Olup Üzerinde Toz Bulunmayan Nesnelerle Teyemmüm Yapılabileceği
Ammar b. Yasir (r.a.)’in naklettiği uzun hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine, “Ellerini yere vurup silkeleyerek yüzüne ve kollarına mesh etmen yeterliydi” buyurmuştur. (Müslim, “Hayz”,111)
Ebû Hureyre (r.a.)’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “On seneye kadar bile olsa su bulamadığı sürece temiz toprak müslümanın ab-
356    Hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel, V, 146, 147, 155, 180; Ebû Dâvûd, “Tahâret”,123; Tirmizî, “Tahâret”,92; Nesâî, “Tahâret”,203; Dârekutnî, Sünen, I, 187;
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 176, 177; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 212;
Bezzâr, Keşfü’l-estâr, I, 157.

357    Hadis sahihtir. Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 123; Tirmizî, “Tahâret”, 92; İbn Hibbân, Sa­hih, IV, 135; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 170. İbn Hibbân, Dârekutnî, Ebû
Hâtim, Hâkim en-Nîsâbûrî, Zehebî, Nevevî hadisin sahih olduğunu söylemişdir.



destliğidir. Ancak suyu bulduğu zaman Allah’tan korksun ve onu vücudu­na döksün” buyurmuştur.356

Bulûğu’l-merâm’da (I, 20) zikredildiğine göre hadisi Bezzâr rivayet et­miş ve sahih olduğunu söylemiştir. Ancak Dârekutnî’ye göre doğrusu onun mürsel olduğudur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu tür ihtilaflar hadisin sıhhatine zarar vermemektedir. Dolayısıyla hadis merfû ve sahihtir.

Ebû Zerr (r.a.)’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “On se­
neye kadar bile olsa temiz toprak müslümanı temizleyicidir. Ancak suyu
bulduğu zaman onu vücuduna döksün. Bu, onun için daha hayırlıdır” bu­
yurmuştur.
Hadisi Tirmizî rivayet etmiş (“Tahâret”, 92) ve hasen olduğunu söylemiş­tir. Bulûğu’l-merâm’da (I, 21) zikredildiğine göre ise Tirmizî ve Hâkim en-Nîsâbûrî hadisin sahih olduğunu ifade etmişlerdir.

Ebû Zerr (r.a.)’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Temiz
toprak müslümanın abdestliğidir” buyurmuştur. Ebû Dâvûd ve Tirmizi,
“Su bulunmadığında on seneye kadar bile olsa temiz toprak müslümanın
temizleyicisidir” lafzıyla rivayet etmişlerdir.
Zeylaî’nin Nasbu’r-râye’de (I, 77) zikrettiğine göre hadisi İbn Hibbân Sahîh’inde, Hâkim en-Nîsâbûrî el-Müstedrek’inde rivayet etmiş, Tirmizî de onu hasen-sahih olarak nitelemiştir. İbn Hacer’in Fethu’l-bârî’de (I, 378) belirttiğine göre de Dârekutnî hadisin sahih olduğunu ifade etmiştir. Kenzü’l-ummâl’de ( V, 134) belirtildiğine göre Abdürrezzak b. Hemmam ve Saîd b. Mansûr hadisi “Su bulunmadığında temiz toprak yeterlidir” lafzıy­la rivayet etmişlerdir.357

Hadislerin konu başlığında ifade edilen iki hususa delâleti de açıktır. Hadiste zikredilen ellerini yere vurup silkelemek teyemmümün vasfını or­taya koymak suretiyle konunun ikinci kısmına delâlet etmektedir. Ellerin silkelenmesi, teyemmüm edilecek toprak cinsinden nesnede toz bulunma­sı şartının olmadığını göstermektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadiste “saîd: temiz toprak” kaydını zikretmesi ve “Yeryüzü benim için mescit ve temizleyici kılındı” hadisi konunun birinci kısmına delâlet etmektedir. Bu-lûğu’l-merâm’da (I, 20) zikredildiğine göre bu son hadisi Buhârî (“Teyem­müm”, 1; “Salât”, 56) ve Müslim (“Mesâcid”, 3, 5, 8) rivayet etmişlerdir. Üstat Eşref Ali Tehânevî, Ebû Hureyre (r.a.) ve Ebû Zerr (r.a.) rivayetlerinin ko­nunun üçüncü kısmına (yani teyemmümü gerektirici mazeretin belli bir sı-



nırı olmadığına) delâlet ettiğini de ifade etmektedir.

Ebû Zer (r.a.) rivayetinde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Su bulunmadığın­da” ifadesi teyemmümün amacını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Do­layısıyla konuya delâleti de açıktır. “Su bulunmadığında” ifadesi o ana ve daha sonraki zamana da şamildir. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.) teyem­mümü müslümanın abdestliği ve onu temizleyici olarak ortaya koymuştur. Bu ise, su bulunmadığında teyemmümün tam bir temizlik yerine geçtiğini göstermektedir.

İbn Abbas (r.a.), “Kişi bir teyemmümle dilediği kadar namaz kıla­
bilir” demiştir.
el-Cevherü’n-nakî’de (I, 56) nakledildiğine göre bunu İbn Hazm zikret­miştir. İbn Hacer’in Fethu’l-bârî’de (I, 378) verdiği bilgiye göre haberi İbnü’l-Münzir de rivayet etmiştir. İbn Hacer’in açıklamalarından haberin sa­hih olduğu kanaatinde olduğu anlaşılmaktadır. Buhârî’nin muallak olarak rivayetine göre İbn Abbas (r.a.) teyemmümle imamlık yapmıştır. İbn Ebî Şeybe (el-Musannef, I, 160), Beyhakî (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 234) ve diğer bazı âlimler bunu muttasıl olarak rivayet etmişlerdir. Fethu’l-bârî’de de belir­tildiğine göre isnadı sahihtir.

Amr b. As (r.a.) anlatmaktadır: Zâtü’s-selâsil gazvesinde iken so­
ğuk bir gecede ihtilâm oldum. Teyemmüm ettim ve orduya sabah namazı­
nı kıldırdım. (Medine’ye döndükten sonra) bunu Resûlullah (s.a.v.)’e haber
verdiler. Ben de yıkanmaktan alıkoyan şeyi (soğuk havayı) zikrederek,
“Ben Allah’ın ‘Kendi kendinizi öldürmeyiniz, muhakkak Allah size karşı
merhametlidir’ (en-Nisâ, 4/29) buyurduğunu işittim” dedim. Hz. Peygamber
(s.a.v.) güldü ve hiçbir şey demedi.
Hadisi Ebû Dâvûd (“Tahâret”, 124) ve Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 177) rivayet etmiştir. Fethu’l-bârî’de (I, 385) belirtildiğine göre isnadı sağ­lamdır. Hâkim en-Nîsâbûrî hadisin Buhârî ve Müslim’in şartlarını taşıdığı­nı ve sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de ona katılmıştır.

İbn Abbas (r.a.)’in açıklamasının konuya delâleti açıktır. İbn Hacer’in Fethu’l-bârî’deki (I, 378) açıklaması şöyledir: Tabiîn ve daha sonraki âlim­lerden bir kısmı İbn Abbas (r.a.)’e muhalefet etmiştir. Onların delili, teyem­mümün namazı vakti çıkmadan kılmak için zaruret sebebiyle mübah kılın­masıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) cünüplüğü sebebiyle namaz kıla-mayan kimseye, “Toprakla teyemmüm etmen gerekir, bu senin için yeter-



lidir” dedikten sonra gusletmesi için bir kab ile su vermiştir. Zira su bu­lunduğu zaman teyemmüm bozulmuştur. Ancak bunun bir teyemmümle istendiği kadar farzın yerine getirilemeyeceğine dair delil olarak ileri sü­rülmesi tartışmaya açıktır. Bize göre tartışmaya açık olan nokta, teyemmü­mün tam bir temizlik olduğunu benimseyenlerin suyun bulunmasıyla bo­zulduğuna dair hadiste delillerinin bulunmamasıdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) sözü edilen kişiye suyu teyemmüm etmeden vermiş olabilir. Nite­kim hadiste söz konusu kimsenin teyemmüm ettiğine dair bilgi bulunma­maktadır. Ayrıca Zeylaî’nin belirttiği (Nasbu’r-râye, I, 84) gibi Hz. Peygam­ber (s.a.v.) onun gusletmesini farz değil, müstehap olarak emretmiş olabi­lir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gusletmeyi farz namaz amacıyla emrettiği ka­bul edilirse, teyemmümle kıldığı değil de, daha sonra kılacağı farz namaz için de emretmiş olabilir.

İbn Hacer’in nakline göre (Fethu’l-bârî, I, 378) Beyhakî her iki görüşü de destekleyen sahih bir hadis bulunmadığını itiraf etmiştir. O, her farz ibadet için teyemmümün farz olacağına dair İbn Ömer (r.a.)’den sahih rivayet bu­lunduğunu ve sahâbeden buna muhalefet eden olmadığını da söylemiştir. Ayrıca o, İbnü’l-Münzir’in teyemmümün farz olmayacağına dair İbn Ab-bas (r.a.)’den yaptığı nakli de eleştirmiştir. Bize göre bu, yukarıdaki İbn Abbas (r.a.) rivayetinin sahih olduğunu göstermektedir. Zira sahih bir riva­yet ancak kendisi gibi sahih rivayetle eleştirilebilir.

Bize göre Beyhakî’nin söyledikleri de tartışmaya açıktır. Onun her iki görüşü de destekleyen sahih bir hadis bulunmadığına dair açıklaması yan­lıştır. Nitekim biz, yukarıda biri Ebû Zerr (r.a.) rivayeti diğeri Amr b. As (r.a.)’in orduya teyemmümlü olarak namaz kıldırdığını haber alan Hz. Pey­gamber (s.a.v.)’in güldüğüne ve hiçbir şey demediğine dair olmak üzere iki sahih merfû hadis zikrettik. Bu ikinci hadisin açıklaması aşağıda zikre­dilecektir. Onun her farz ibadet için teyemmümün farz olacağına dair İbn Ömer (r.a.)’dan sahih rivayet bulunduğunu söylemesi de yanlıştır. Zira İbn Ömer (r.a.)’nın sözünde böyle bir açıklama bulunmamaktadır. Beyhakî’nin Nafi vasıtasıyla rivayetine göre (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 221) İbn Ömer (r.a.), “Abdesti bozulmasa da her namaz için teyemmüm edilir” demiştir. Zeylaî’de de zikredildiği üzere (Nasbu’r-râye, I, 83) Beyhakî haberin isnadının sa­hih olduğunu söylemiştir. Ancak onun açıklamasında her namaz için te­yemmümün farz olduğu ifade edilmemektedir. Aksine bunun müstehap ol­duğu şeklinde anlaşılması da mümkündür. Metin de buna engel bir durum



bulunmamaktadır. Onun açıklamasında her namaz için teyemmümün farz olduğunun ifade edildiği kabul edilse bile bunun nafilelerin dışında sadece farz namazlar hakkında olduğuna dair delil bulunmamaktadır. Onun ifade­sinin zahirinden anlaşılan farz veya nafile olsun bir teyemmümle bir nama­zın kılınacağıdır. Bu ise hem Beyhakî hem de bizim görüşümüze aykırıdır. Geriye şurada burada bazı detayla ilgili bazı hususlar kalmış oluyor ki, biz onlara hiç temas etmemeyi uygun görüyoruz.

İbn Abbas (r.a.)’in teyemmümlü olarak namaz kıldırdığına dair haberin teyemmümün abdest yerine geçtiğine dalâleti açıktır. İbn Hacer’in de be­lirttiği (Fethu’l-bârî, I, 387) gibi teyemmümde temizlik tam olmasa da İbn Abbas (r.a.) teyemmümlü olarak abdestli kimselere namaz kıldırmıştır. Böylece söz konusu hadisin konuya delâleti de ortaya çıkmıştır.

Bedeli Olmayan İbadetlerde Teyemmüm
Bu başlık altında cenaze namazı gibi bedeli bulunmayan ibadetlerde ab-dest aldığında namazı kaçırma durumu söz konusu olduğunda su bulunsa da teyemmüm yapılabileceği konusu ele alınacaktır.

Ömer b. Eyyüb el-Mevsılî > Muğire b. Ziyad > Atâ > isnadıyla ri­vayet edildiğine göre İbn Abbas (r.a.), “Abdest aldığında cenaze namazını kaçıracağın endişesi söz konusuysa teyemmüm alarak namazı kıl” demiş­tir.
Zeylaî’nin de belirttiği üzere (Nasbu’r-râye, I, 81) haberi İbn Ebî Şeybe ri­vayet etmiştir. (el-Musannef, III, 305) İsnadda bulunanlardan Müğire b. Ziyad dışındakiler İmam Müslim’in ravileridir. Müğire b. Ziyad da rivayetleri de­lil olarak kullanılan bir ravidir.

Söz konusu haberi Tahâvî Şerhu meâni’l-âsâr’da nakletmiş, Nesâî de Meâfâ b. İmrân > Müğire b. Ziyad isnadıyla Kitâbü’l-künâ’da mevkuf ola­rak rivayet etmiştir. İbn Ebî Şeybe benzeri bir açıklamayı İkrime > İbrahim en-Nehaî isnadıyla Hasan-ı Basrî’den rivayet etmiştir. (el-Musannef, III, 305) el-Cevherü’n-nakî’de (I, 59) nakledildiğine göre Beyhakî şöyle demiştir: Konuyla ilgili Müğire b. Ziyad’ın Atâ vasıtasıyla İbn Abbas (r.a.)’den yap­tığı rivayet sahih değildir. O sadece Atâ’nın sözüdür. İbn Cüreyc’in Atâ’dan nakli de aynı şekildedir. Bu, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’e göre Müğire b. Ziyad’ın münker rivayetlerinden biridir. Tespitlerime (İbnü’t-Türkmânî) göre Müğire b. Ziyad’ın rivayetlerini Hâkim en-Nîsâbûrî el-Müstedrek’ine, Sünen müellifleri de eserlerine almışlardır. Veki b. Cerrah



ve Yahya b. Maîn onun güvenilir olduğunu söylemişlerdir. Yahya b. Ma-în’in onun hakkında “Leyse bi sika: güvenilir değildir”, “Sadece bir tane münker rivayeti bulunmaktadır” açıklamalarını yaptığı da rivayet edilmiş­tir. Huseyin b. İdrisin nakline göre Ahmed b. Abdullah, Ya’kûb b. Süfyan ve İbn Ammar da onun güvenilir olduğunu söylemişlerdir. İbn Adî’nin onun hakkındaki açıklamaları ise şöyledir: Onun rivayetlerinin hemen hep­si sağlamdır. Leyse bihi be’s (rivayetlerinde sakınca yoktur) diye nitelenen raviler gibi o da bazı rivayetlerinde yanılmış olabilir. İbn Cüreyc’in Atâ’dan yaptığı nakil de onun rivayetiyle çelişmez. Zira Atâ fıkıh âlimidir ve onun bu şekilde fetva vermesi mümkündür. İbn Cüreyc ondan işitmiş ve rivayet etmiştir. Bir başka defa Atâ bu görüşü İbn Abbas (r.a.)’den nak­letmiş Muğire b. Ziyad da ondan işitmiş ve bu şekilde rivayet etmiştir. Böyle bir izah varken Muğire’nin yanıldığını kabul edip onun rivayetini münker görmek pek doğru değildir.

Nafi’in nakline göre İbn Ömer (r.a.) abdestsiz olduğu bir sırada ce­nazeye rastladı ve teyemmüm ederek cenaze namazını kıldı.
el-Cevherü’n-nakî’de zikredildiği üzere haberi Beyhakî el-Ma’rife’de rivayet etmiştir. (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 230)

el-Cevherü’n-nakî’de (I, 59) zikredildiği üzere haberi naklettikten sonra Beyhakî, “Haberin bu isnaddan başka bir yolla rivayet edildiğini bilmiyo­rum. Bu haliyle hadis şaz değil de mahfuz ise haberin zahirine aykırı gö­zükse de olayın yolculuk esnasında meydana gelmesi mümkündür” açıkla­masını yapmıştır. Görüldüğü üzere Beyhakî zikrettiği yorumun es-Sünenü’l-kübrâ’da naklettiği haberin zahirine aykırı olduğunu ifade etmektedir. O prensibine uygun olarak burada isnadın zayıflığından söz etmemiş sade­ce hadisin şaz mı yoksa mahfuz mu olduğu hususundaki şüphesini dile ge­tirmiştir. O, haberin sahih olmadığını ifade etseydi bu, onun haberin zayıf olmadığı görüşünü benimsediği anlamına gelmezdi.

Sözü edilen iki haberin cenaze namazını kaçırmamak için teyemmüm edildiğine delâletleri açıktır. Birinci haberi Zeylaî de Nasbu’r-râye’de İbn

358    İbn Adiy, el-Kâmil, VII, 182. O hadisi Muhammed b. Ubeydullah b. Fudayl > Yeman b. Saîd > Veki b. Cerrah > Muâfî b. İmrân > Muğîre b. Ziyad > Atâ > İbn Ab-
bas (r.a.) isnadıyla rivayet etmektedir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “ Abdestsiz olduğun bir zamanda cenaze ile karşılaşırsan teyemmüm alıver” buyurmuştur.
Bu, merfû olarak sahih olmayıp İbn Abbas (r.a.)’e ait bir açıklamadır.

359    Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 126. Hadis sahihtir.



Adiy’in el-Kâmil’inden nakletmektedir. Yeman b. Saîd > Veki’ > Muâfî b. İmran > Muğire b. Ziyad > Atâ > İbn Abbas (r.a.) isnadıyla rivayet edildi­ğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Abdestsiz olduğun bir zamanda cenaze ile karşılaşırsan teyemmüm alıver” buyurmuştur. İbn Adiy bunun merfû olarak sahih olmadığını ve onun İbn Abbas (r.a.)’e ait bir açıklama (mev­kuf) olduğunu söylemiştir.358 Ömer b. Eyyüb el-Mevsılî’ye gelince İbn İm-ran onun 188 yılında vefat ettiğini söylemiştir. Aynı bilgiyi İbn Hibbân da es-Sikât’ında (VII, 429) vermektedir. Şu halde onun Muğire b. Ziyad’ı gör­düğünde ve ondan hadis işittiğinde herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Konuyla ilgili İbrahim en-Nehaî’nin açıklaması da Muhammed tarafından şöyle nakledilmiştir. Nitekim Ebû Hanife > Hammad isnadıyla nakledildi­ğine göre abdestsiz iken cenazeye rastlayan kimse hakkında o, “Toprakla teyemmüm eder ve cenaze namazını kılar. Ancak kadın hayız halinde te­yemmüm ile cenaze namazı kılamaz” demiştir. İmam Muhammed, “Bu, bi­zim tercihimizdir. İmam Ebû Hanife (r.a.) de bu görüştedir” demiştir. (Ki-tâbü’l-âsâr, s. 39) Haberin ravileri güvenilirdir.

Teyemmümle Kılınan Namazın Su Bulunması Halinde Tekrar Kılınmayacağı
Atâ b. Yesâr’ın nakline göre Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) şöyle anlat­maktadır: İki kişi bir yolculuğa çıktılar. Namaz vakti geldiğinde yanlarında su yoktu. Temiz toprakla teyemmüm edip namazlarını kıldılar. Fakat namaz vakti çıkmadan su buldular. Bunun üzerine onlardan biri abdest alarak na­mazını yeniden kıldı. Diğeri ise bunu yapmadı. Daha sonra durumu anlat­tıklarında namazını tekrar kılmayana Resûlullah (s.a.v.), “Sünnete uygun davrandın, namazın sahihtir”; namazını tekrar kılana ise, “Sen de iki kat sevap aldın” buyurdu.359
Hadisle ilgili Ebû Dâvûd şu açıklamayı yapmaktadır: İbn Nâfi’den baş­kaları bu hadisi, Leys > Amîre b. Ebû Nâciye > Bekr b. Sevâde > Atâ b. Yesâr isnadıyla doğrudan Resûlullah (s.a.v.)’den rivayet etmişlerdir. Dola­yısıyla söz konusu isnadda Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’in zikredilmesi hatalı­dır ve hadis mürseldir.

Hadisle ilgili İbn Hacer’in et-Telhîsü’l-habîr’deki açıklaması şöyledir: Bu hadisi İbnü’s-Seken Sahih’inde Ebü’l-Velid et-Tayâlisî > Leys > Amr b. Haris > Amîre b. Ebî Nâciye > Bekr b. Sevâde isnadıyla muttasıl olarak rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd, “Hadisi İbn Lehîa Bekr b. Sevâde’den riva­yet etmiş ve isnada Atâ ile Ebû Saîd arasına İsmail b. Ubeydullah’ın azat-



lısı Ebû Abdullah’ı ilave etmiştir” açıklamasını yapmıştır. Ancak İbn Lehîa zayıf bir ravidir ve onun yaptığı ilave dikkate alınmaz. Burada dikkate alın­ması gereken sika ravi olan Amr b. Haris ile Amîre b. Ebî Nâciye rivayet­leridir. Nitekim Nesâî, Yahya b. Maîn, İbn Bükeyr ve İbn Hibbân Amîre b. Ebû Nâciye’nin sika bir ravi olduğunu ifade etmişler, Ahmed b. Salih, İbn Yunus ve Ahmed b. Ebî Meryem de ondan övgüyle bahsetmişlerdir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Sünnete uygun davrandın, namazın sahih­tir” açıklamasından da anlaşıldığı üzere hadisin teyemmümle kılınan nama­zın su bulunması halinde tekrar kılınmayacağına delâleti açıktır. Burada açıklanması gereken Hz. Peygamber (s.a.v.)’in namazını tekrar kılana, “Sen de iki kat sevap aldın” sözünden dolayı bunun müstehap olup olmadığı me­selesidir. Resûlullah (s.a.v.)’in, “Sünnete uygun davrandın” ifadesinden bunun müstehap olmadığı ve sünnetin namazı tekrar kılmamak olduğu an­laşılmaktadır. Bunun dışındaki uygulamanın müstehap olması bir tarafa sünnete aykırı olacağında şüphe yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in namazı­nı tekrar kılana, “Sen de iki kat sevap aldın” şeklindeki açıklamasının se­bebi ise bu konuda o dönemde henüz bir hükmün bulunmaması, içtihat ala­nına bırakılmasıdır. Konuyla ilgili dinî bir açıklamanın bulunmadığı konu­larda müçtehidin isabet veya hata etmesi ise mümkündür. Dinî açıklama­nın bulunduğu konularda ise müçtehidin hatasından söz edilmez.

Selam Almak Gibi Abdestsiz Yapılabilecek Şeyler İçin Teyem­müm Almak
Ebü’l-Cüheym b. Haris b. Sımme el-Ensârî (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Cemel kuyusu tarafından gelirken karşılaştığı bir adam ona selam verdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) adamın selamına duvara doğru gidip ellerini ve yüzünü mesh ederek teyemmüm aldıktan sonra kar­şılık verdi. (Buhârî, Teyemmüm, 2)
Hadisin konuya delâleti açıktır. Ancak hadis selam almak hakkındadır. Abdest gerektirmeyen diğer konular ona kıyas edilmektedir. Abdest gerek­tirmeyen diğer konularda teyemmüm alınabileceği Hanefî mezhebi kitap­larında ifade edilmektedir. (bkz. Reddü’l-muhtar, I, 355) el-Münye’de mescide girerken teyemmüm alınmayacağını ima eden ifade ise, üstadımın da zik­rettiği üzere camiye girildiğinde Kur’ân-ı Kerime dokunulacağını dolayı-360   Muhammed b. Abdullah el-Hatîb et-Tebrîzî Mişkâtü’l-mesâbîh’te (I, 165) hadisin

Şerhu’s-sünne’de rivayet edildiğini ifade ederek, “Bu hadis hasendir” açıklamasını

yapmıştır.



sıyla abdest almadan girilmeyeceğini belirtmeye yöneliktir.

el-Mişkât’ta (I, 141) nakledildiğine göre Ebü’l-Cüheym b. Haris b. Sım-me el-Ensârî (r.a.) şöyle anlatmıştır: Küçük abdestini bozarken Resûlullah (s.a.v.)’e selam verdim. O (s.a.v.) duvara doğru gidip yanındaki sopayla onu eşeledi, ellerini duvara koydu kollarını ve yüzünü mesh ederek teyem­müm aldıktan sonra selamıma karşılık verdi.360 Şerhu’s-sünne’de hadis nakledildikten sonra, “Bu hadis hasendir” açıklaması yapılmaktadır. Bu ri­vayet yukarıdaki hadis metninde yer alan “ellerini” ifadesini açıklamakta­dır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sopayla duvarı eşelemesi, teyemmümde mut­laka tozun gerekli olduğuna delâlet etmez. Üstadımın da ifade ettiği üzere onunla duvarın temizlenmesi amaçlanmış olabilir. Zira çoğunlukla duvar­ların dışı temiz değildir.

Vakit Çıkmadan Su Bulunacağını Uman Kişinin Teyemmümü
Namaz Vaktinin Başında Alması
İmam Malik’in Nâfi’den nakline göre Abdullah b. Ömer (r.a.) ile birlikte Curf mevkiinden dönüp Mirbed mevkiine geldiklerinde İbn Ömer (r.a.) devesinden indi, yüzünü ve dirseklerine kadar kollarını mesh ederek temiz toprakla teyemmüm alıp namazını kıldı.
Haberi İmam Malik el-Muvatta’ında (Tahâret, 121) rivayet etmiştir. Zür-kânî’nin Şerhu’l-Muvatta’da (I, 101) zikrettiği üzere söz konusu hadis Bu-hârî’nin güneş iyice yükseldikten sonra Medine’ye gelen İbn Ömer (r.a.)’in namazı tekrar kılmadığını ifade eden rivayetiyle (Buhârî, Teyemmüm, 2) birlikte değerlendirildiğinde, vakit çıkmadan su bulunacağı ümidi olsa da namaz vaktinin başlangıcında teyemmüm alınabileceği söylenebilir. Ni­tekim İmam Ebû Hanife (r.a.) de bu görüştedir.

Bir Teyemmümle Birden Fazla Farz Namazı Kılınabileceği
Bu başlık altında bir teyemmümle birden fazla farz namaz kılınabilece­ği ve namaz vaktinin çıkmasıyla teyemmümün bozulmayacağı ele alına­caktır.

361    Hadis sahihtir, sahih bir isnadla rivayet edilmiştir. Her iki hadis için bkz. Nesâî, “Tahâret”, 203; Tirmizî, “Tahâret”, 92; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 123; Abdürrezzak b. Hemmam, el-Musannef, I, 238; Ahmed b. Hanbel, V, 155; İbn Hibbân, Sahih, I V, 135; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 284; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 220.

362    Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 221.



Ebû Zerr (r.a.)’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Su bu­
lunmadığı sürece on seneye kadar bile olsa temiz toprak müslümanın ab-
dest suyudur” buyurmuştur.
Azîzî’nin (Şerhu’l-Câmii’s-sağîr, II, 370) belirttiği üzere Nesâî hadisi hasen bir isnadla rivayet etmiştir.

Ebû Hureyre (r.a.)’in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Su
bulunmadığı sürece on seneye kadar bile olsa temiz toprak müslümanın
abdest suyudur. Ancak suyu bulduğu zaman onu vücuduna döksün. Çünkü
bu daha hayırlıdır” buyurmuştur.
Azîzî’nin (Şerhu’l-Câmii’s-sağîr, II, 370) belirttiği üzere Nesâî hadisi sahih bir isnadla rivayet etmiştir.361

Bu rivayetler teyemmümün de abdest gibi temizleyici olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. el-Mâide (5/6) suresinde abdest, gusül ve teyemmümü zikrettikten sonra, “Allah size güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükre-desiniz” buyrulması da buna delâlet etmektedir. Zira abdest, gusül ve te­yemmümün hepsi birlikte nimet olarak zikredilmiştir. Bu ise teyemmümün de abdest ve gusül gibi temizleyici olduğunu göstermektedir. Her üçü de temizleyici olmakta müşterektir. Böyle olmasaydı Allah “sizi tertemiz kıl­mak” ifadesini abdest ve gusülden sonra zikrederdi. Zeylaî Nasbu’r-râ-ye’de (I, 83) Beyhakî’den Nafi vasıtasıyla İbn Ömer (r.a.)’nın, “Abdesti bo­zulacak bir durum olmasa da her namaz için ayrı teyemmüm eder”362 de­diğini nakletmiş ve isnadının sahih olduğunu söylemiştir. İbn Ömer (r.a.)’nın söz konusu açıklaması müstehaplığa yorumlanmalıdır.

363    Hadis sahihtir. Hadis için ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, IV, 203.

364    Haberi Dârekutnî (Sünen, I, 177), Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 165) ve İbn Huzeyme (Sahih, I, 138) Cerir > Atâ b. Saib > Saîd b. Cübeyr > İbn Abbas (r.a.)
isnadıyla merfû olarak rivayet etmişlerdir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız’ (el-Mâide 5/6) âyetini “Kişi Allah yolun­ da yaralı iken cünüp olduğunda guslederse ölmekten korkarsa teyemmüm eder”
şeklinde açıklamıştır. İbn Huzeyme, “Bu haberi Atâ’dan başka merfû olarak nakletmemiştir” açıklamasını yapmıştır. Tespitlerimize göre Cerir b. Abdülhamid’in son zamanlarında hafızası zayıflamıştır. Ondan bu döneminde de hadis rivayet edil­miştir. İbn Ebî Şeybe’nin Ebü’l-Ahvas Sellâm b. Süleym > Atâ b. Saib > Saîd b. Cübeyr isnadıyla rivayetine göre İbn Abbas (r.a.), “Kişi hasta veya yaralı iken cünüp olur ve guslettiğinde helâk olmaktan korkarsa temiz toprakla teyemmüm eder” demiştir. (el-Musannef, I, 96)



Su Bulunmadığında Cinsel İlişki Sebebiyle Teyemmüm Edilmesi
Hakim b. Muaviye’nin nakline göre amcası şöyle anlatmıştır: “Ey
Allah’ın Elçisi, bir ay boyu susuz kaldığımız oluyor. Ailemle cinsel ilişki­
de bulunabilir miyim?” diye sorduğumda Hz. Peygamber (s.a.v.), “Evet”
dedi. Ben tekrar, “Bir ay boyu su yüzü görmüyoruz” dedim. Hz. Peygam­
ber (s.a.v.), “Üç sene susuz kalsan da” buyurdu.
Hadisi Taberânî el-Mu’cemü’l-kebir’de (XX, 797) rivayet etmiştir. Mec-mau’z-zevâid’de (I, 263) hadisin isnadının hasen olduğu ifade edilmektedir.

Hadisin konuya delâleti açıktır. Hz. Peygamber (s.a.v.) söz konusu sahâ-bînin uygulamasına karşı çıkmamak suretiyle onu onayladığı açıktır.

Soğuk veya Yara Sebebiyle Teyemmüm
Amr b. As (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Zâtü’s-selâsil gazvesinde so­
ğuk bir gecede ihtilâm oldum. Gusledersem helâk olacağımdan korktum
ve sabah namazını (orduya) teyemmümle kıldırdım. Medine’ye döndükten
sonra bunu Hz. Peygamber (s.a.v.)’e haber verdiler. Resûlullah (s.a.v.),
“Ey Amr, sen cünüp olarak mı namaz kılardın?” diye sordu. Yıkanmama
engel olan durumu zikrederek, “Ben Allah’ın ‘Kendi kendinizi öldürmeyi­
niz, Allah size karşı merhametlidir’ buyurduğunu işittim” dedim. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) güldü ve hiçbir şey demedi.
Fethu’l-bârî’de zikredildiği üzere hadisi Ebû Dâvûd (“Tahâret”, 124) ve

365    Müslim, “Tahâret”, 2; İbn Mâce, “Tahâret”, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 20.

366    Hadis sahihtir. Tayalisî, Müsned, I, 256; Ahmed b. Hanbel, II, 20; Müslim, “Tahâret”, 2; Tirmizî, “Tahâret”, 1; İbn Mâce, “Tahâret”, 2; Hâkim en-Nîsâbûrî, Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs, s. 129; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, I, 42. Bu kaynaklarda ha­dis İbn Ömer (r.a.) vasıtasıyla rivayet edilmektedir. Tirmizî konuyla ilgili en sahih hadisin bu olduğunu söylemiştir. Suyûtî’nin el-Ezhârü’l-mütenâsire’de (s. 12) zik­rettiği üzere hadisin mütevâtir seviyesine ulaştıracak birçok rivayeti bulunmakta­dır. Onu Müslim ve Ebû Dâvûd (“Tahâret”, 121) İbn Ömer (r.a.), Nesâî (“Tahâret”,
104) Üsâme b. Umeyr, İbn Mâce (“Tahâret”, 2) Enes ve Ebû Berke, Taberânî Zübeyr b. Avvam (r.a.) (el-Mu’cemü’l-kebîr, I, 158) İbn Mes’ûd (r.a.) (el-Mu’cemü’l-kebîr, I, 160-161) İmran b. Husayn (r.a.) ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Bezzâr Ebû Hureyre (r.a.) (Keşfü’l-estâr, I, 133), Hatîb el-Bağdâdî el-Müttefik ve’l-müfterik’te Ebû Hureyre (r.a.) ve Hasan b. Ali (r.a.) vasıtasıyla rivayet etmişlerdir. Haris b. Ebî Üsâme Müsned’inde Hasan-ı Basrî’den mürsel olarak ve Ebû Kılâbe’den, İbn Ebî Şeybe (el-Musannef, I, 4-5) İbn Ömer (r.a.) ve İbn Mes’ûd (r.a.)’den mevkuf ola­rak rivayet etmişlerdir.



Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 177) rivayet etmişlerdir. İsnadı sağlam-dır.363

‘Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız’ (en-Nisâ, 4/43) âye­
tini İbn Abbas (r.a.), “Kişi Allah yolunda yaralı iken cünüp olduğunda gus­
lederse ölmekten korkarsa teyemmüm eder” şeklinde açıklamıştır.
Bulûğu’l-merâm’da (s. 21) zikredildiği üzere haberi Dârekutnî mevkuf, Bezzâr ise merfû olarak rivayet etmişlerdir. İbn Huzeyme ve Hâkim en-Nîsâbûrî de haberin sahih olduğunu söylemişlerdir.364

Her iki hadisin soğuk veya yara sebebiyle teyemmüm edilebileceğine delâleti açıktır.

Abdest veya Teyemmümsüz Namazın Olmayacağı
Bu başlık altında abdest ve teyemmümü bozulan kimsenin namazının sahih olmayacağı ve bu şekilde kılınan namazın kaza edilmesi gerektiği in­celenecektir.

İbn Ömer (r.a.)’nın nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah ab-
destsiz namazı ve ganimetten aşırılan maldan verilen sadakayı kabul et­
mez” buyurmuştur.
Neylü’l-evtâr’da (I, 198) zikredildiği üzere hadisi Buhârî dışında Kütüb-i sitte müellifleri rivayet etmiştir.365

İmran b. Husayn (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Al­
lah abdestsiz namazı ve ganimetten aşırılan maldan verilen sadakayı ka­
bul etmez” buyurmuştur.366
Mecmau’z-zevâid’de zikredildiği üzere hadisi Taberânî el-Mu’cemü’l-kebir’de rivayet etmiştir. Ravileri de Sahih’in ravileridir.

Neylü’l-evtâr’da (I, 181) burada kabul ile kulun borcunun düşmesi yani namazın sahih olması kastedilmektedir. Suyûtî’nin Kûtu’l-muğtezî’de (I, 20) naklettiğine göre konuyla ilgili İbn Dakîki’l-İd’in açıklaması şöyledir: Hadis metnindeki “Kabul etmez” ifadesi namazın sahih olmadığına delil getirilmek istenirse burada kabul kelimesinin açıklanması gerekmektedir. Kabul, bir şeyden hedeflenen maksadı o şeye sonuç olarak bağlamaktır. Bir kimse, kendisinden özür dileyen kimsenin özrüne ondan hedeflenen

367   Buhârî, “Teyemmüm”, 1, 2; Müslim, “Hayz”, 109; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 121; Ahmed b. Hanbel, VI, 179.



maksadı bağlamışsa “Kabile fülanün özre fülanin: Falan filanın özrünü ka­bul etti” denir. Maksat ise o suçu ve günahı silmektir. Buna göre şöyle de­nebilir: Namazdan maksat, onun Yüce Allah’ın emrine uygun olarak ge­çerli biçimde vuku bulmasıdır. Bu maksat hâsıl olunca, zikrettiğimiz tefsir uyarınca kabul sabit olur. Kabul bu tefsire göre sabit olunca, sıhhat da sa­bit olur. Kabul buna göre sabit olmazsa sıhhat de olmaz. Hz. Aişe (r.an-hâ)’dan nakledildiğine göre o kız kardeşi Esmâ’dan bir gerdanlık ödünç al­mış fakat kaybolmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu bulma­ları için bazı kimseleri görevlendirmişti. Onlar gerdanlığı bulmuşlardı. Fa­kat bu esnada namaz vakti gelmiş, yanlarında su bulunmadığı için de na­mazlarını abdestsiz kılmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e geldiklerinde du­rumu anlatmışlar ve bunun üzerine de teyemmüm âyeti nazil olmuştur.367 Muhakkik âlimlerden bir kısmı bu hadisten hareketle su ve toprağın olma­ması durumunda namazı abdestsiz kılmanın farz olacağını ileri sürmüşler­dir. Ancak hadiste toprağın bulunmadığından söz edilmemektedir. Hadise göre onların sadece suları bulunmamaktaydı. Ancak o sırada suyun yoklu­ğu su ve toprağın bulunmaması gibi idi. Zira o esnada sudan başkası temiz­leyici değildi. Onların bu hadiste istidlal şekilleri şöyledir: Gerdanlığı ara­yan sahâbîler namazın farz olduğuna inandıkları için abdestsiz namaz kıl­mışlardır. Bu dönemde abdestsiz namaz kılmak yasaklanmış olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.) onların yaptığına mutlaka karşı çıkardı. İmam Şafiî, Ah-med b. Hanbel, muhaddislerin ve İmam Malik’in mensuplarının çoğu bu görüştedir. Ancak onlar bu durumda namazın tekrar kılınıp kılınmayacağın-da ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafiî bunun vacip olduğunu söylemiş, men­suplarının çoğu da ona katılmıştır. Onlara göre böyle durumlar nadir olur. Dolayısıyla namazın tekrar kılınmasını engel sayılmaz. Ahmed b. Han-bel’den yapılan meşhur nakle, Müzenî, Sahnun ve İbnü’l-Münzire göre bu durumda namazı tekrar kılmak farz değildir. Bunlar delil olarak söz konu­su hadisi zikrederler. Bunlara göre namazı tekrar kılmak farz olsaydı bunu Hz. Peygamber (s.a.v.) mutlaka o anda açıklardı. Zira gerekli olduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in açıklamayı geciktirmesi söz konusu olmaz. An­cak bu görüş, “Namazı tekrar kılmak hemen gerekmemektedir. Dolayısıy­la Hz. Peygamber (s.a.v.)’in açıklamayı ihtiyaç anından geciktirmesinden bahsedilemez. Bu durumda namazın tekrar kılınacağına dair başka bir de­lile ihtiyaç vardır” diye eleştirilmiştir.

Bize göre hadisin metninden abdestsiz namazın olmayacağı anlaşılmak-



tadır. Namazın kazasının delilleri ise meşhurdur. Söz konusu olayda namaz sahih olmayacağına göre kazası vaciptir. Yerinde açıklanacağı üzere bize göre namazın kazası en kısa zamanda kılınmalıdır. Sözü edilen hadise de şöyle cevap verilebilir: Metin kısmında zikredilen delil sebebiyle kazasının vacip olduğunu bildiklerinden sözü edilen sahâbîler namazı abdestsiz ola­rak kılar gibi yaptılar. Dolayısıyla namazı tekrar kılmalarını emretmeye ge­rek olmamıştır” denilebilir. Bu bir ihtimaldir. İhtimalin bulunduğu yerde istidlal imkânı kalmaz.

Konuyla ilgili ed-Dürrü’l-muhtar’daki (I, 259) açıklama şöyledir: Necis bir yere hapsedilip su ve toprak bulamayan veya hastalığı sebebiyle bunla­rı kullanamayan kimse İmam Ebû Hanife (r.a.)’e göre namazı erteler. İmam Muhammed ve Ebû Yusuf’a göre ise kuru yer varsa rükû ve secde yapa­rak, değilse ima ile namaz kılar gibi yapması vaciptir. Oruçta olduğu gibi daha sonra bu namazı tekrar kılar. Fetva da buna göredir. Sahih rivayete göre İmam Ebû Hanife (r.a.) de daha sonra bu görüşü benimsemiştir.

Reddü’l-muhtar’daki açıklama şöyledir: el-Hılye’de belirtildiğine göre bu durumda doğru olan namazın imâ ile kılınmasıdır. Zira böyle bir yerde secde edecek olunursa necasete bulaşması söz konusu olacaktır. Neylü’l-evtâr’da (I, 252) zikredildiği üzere böyle durumlarda namaz kılar gibi yapıl­masının delili, Buhârî (“İ’tisâm”, 2) Müslim (“Hac”, 412) ve Ahmed b. Han-bel’de (II, 247) Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen hadistir. Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.), “Size bir şey emrettiğimde onu gücünüzün yettiği ölçüde yerine getirin” buyurmuştur.

Teyemmüm İçin Vaktin Girmesinin Şart Olması

Neylü’l-evtâr’da (I, 250) Ebû Ümâme (r.a.)’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), “Yeryüzü benim ve ümmetim için mescit ve temizleyici kılındı. Dolayısıyla namaz vakti nerede olmuşsa ümmetimin mescidi ve ab-dest için temizleme vasıtası hemen oradadır” buyurmuştur. Hadisi Ahmed b. Hanbel (V, 248) rivayet etmiştir. el-Ümevî dışındaki ravileri sika, o ise sa-dûktur. Teyemmüm için namaz vaktinin girmesine dair zikredilen diğer delil ise, teyemmüm emrinin namaz vaktine ulaşmakla kayıtlan-masıdır. Bilindiği gibi namaz vaktine ulaşmak ancak vaktin girmesiyle mümkün olabilir. (Neylü’l-evtâr, I, 252) Ancak bize göre hadiste buna dair bir delil bulunmamaktadır. Zira hadiste ihtiyaç vaktinden söz edilmektedir. Bilindiği gibi namaz, vakti girmeden kılınamaz. Hadiste namaz vaktinden önce teyemmüm alınacağından da bahsedilmemektedir. Bu durumda sözü



edilen delil isabetli değildir. Teyemmüm abdest ve guslün yerine geçtiğine ve bunlar namaz vaktinden önce alınabileceğine göre aynı husus teyem­müm için de geçerlidir.

Mukim Birinin Suyun Bir veya İki Mil Uzakta Bulunması Du­rumunda Teyemmüm Edebileceği
Nafi’in nakline göre İbn Ömer (r.a.), “Hz. Peygamber (s.a.v.)’i Medine evlerinin görülebileceği bir yer olan Mirbedü’n-naam’da teyem­müm ederken gördüm” demiştir.
Hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî (el-Müstedrek, I, 180) rivayet etmiştir. Hadisle ilgili açıklaması ise şöyledir: Hadis sahihtir. Onu rivayette Amr b. Muham-med b. Ebî Rezîn tek kalmıştır. O sadûk bir ravidir. Buhârî ve Müslim ha­disi rivayet etmemişlerdir. Yahya b. Saîd el-Ensârî ve diğer raviler onu Na-fi’den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Buna göre Nafi, “İbn Ömer (r.a.) Medine’ye bir veya iki mil mesafede teyemmümle ikindi namazını kıldı. Medine’ye geldiğinde güneş yükselmişti, fakat o namazını tekrar kılmadı” demiştir. Zehebî de Telhîs’inde Hâkim en-Nîsâbûrî’ye katılmıştır.

Burada, “Bu rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.) veya İbn Ömer (r.a.)’nın mukim olduklarına dair bir delil bulunmamaktadır. Bu durumda söz konu­su rivayet mukim iken teyemmüm edileceğine delil olabilir mi? Hz. Pey­gamber (s.a.v.) veya İbn Ömer (r.a.)’nın yolcu olmalarına ve Medine’ye girmeden teyemmüm etmelerine engel nedir?” soruları sorulabilir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözü edilen vakitte mukim veya yolcu olduğuna da­ir bilgi bulamadım. Nafi’in Muvatta’daki rivayeti ise İbn Ömer (r.a.)’nın mukim olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre Nafi İbn Ömer (r.a.) ile birlikte Curf mevkiinden dönerken Mirbede geldiklerinde İbn Ömer (r.a.) devesinden inerek temiz toprakla teyemmüm etmiştir. (el-Muvatta, “Tahâret”, 121) Aynî’nin Umdetü’l-kârî’de (II, 166) belirttiğine göre İmam Şafiî Curf’un Medine yakınlarında bir yer olduğunu, Zübeyr Medi­ne’ye bir mil, İbn İshak ise bir fersah uzaklıkta bulunduğunu söylemişler­dir. Burası müslümanların savaşa çıkacakları zaman ordunun toplandığı bir yerdir. et-Ta’lîku’l-mümecced’de (s. 74) zikredildiğine göre Mirbed Medi­ne’ye bir veya iki mil uzaklıkta bir yerin ismidir. el-Bâcî, “Hadisten mu­kim iken su bulunmadığında teyemmüm edileceği anlaşılmaktadır. Zira Curf ile Medine arasındaki mesafe seferi olacak kadar bir uzaklık değildir” demiştir. İmam Malik ve mensupları, İmam Ebû Hanife (r.a.) ve İmam Şa­fiî mukim iken teyemmüm edilebileceği görüşünü benimsemişlerdir. Zür-



kânî’nin nakline göre Züfer ve Ebû Yusuf ise mukim iken hiçbir şekilde teyemmümün söz konusu olamayacağı görüşündedirler.

Konuyla ilgili Merâkı’l-felah’taki (s. 66) açıklama şöyledir: Teyemmü­mün sıhhatinin ikinci şartı, bir mil uzakta bulunmak gibi teyemmümü ge­rektirecek mazeretlerden birinin bulunmasıdır. Bir mil, zannı galibe göre üç fersah olarak kabul edilir. (Burada fıkhî konularda kesine yakın bilgiyle ha­reket edilmesi gerektiğine de işaret edilmelidir.) Tercih edilen görüş budur. Yani âlimlerin çoğunluğuna göre tercih edilen görüş bir mil uzaklıkta bu­lunmaktır. Bu uzaklıkta bir yere gitmekte güçlük vardır. Din de teyemmü­mü güçlüğü ortadan kaldırmak amacıyla meşru kılmıştır. Böyle bir durum­da kişi sudan bir mil mesafe uzaklıkta bulunduğu için teyemmüm eder. Doğru olan görüşe göre kişi şehirde de olsa sudan bir mil uzaklıkta bulun­ması teyemmümü mübah kılar. Bize göre de İbn Ömer (r.a.)’nın uygulama­sının buna delâleti açıktır. Zira o Medine şehri sınırları içinde teyemmüm etmiştir. Bu, şehirde de olunsa su bulunmadığında teyemmüm edileceğine delâlet etmektedir.

Üzerinde Toz Bulunmayan Taşla Teyemmüm Edilebileceği
Ebü’l-Cüheym b. Haris b. Sımme el-Ensârî’nin nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.)’e selam verdiğinde O (s.a.v.) önce duvara doğru gidip el­lerini ve yüzünü mesh etmeden selamını almamıştır. (Buhârî, “Teyemmüm”, 2)
Hadisle ilgili Aynî’nin açıklaması şöyledir: Mezhebimizin bazı âlimleri Ebü’l-Cüheym hadisinin taşla teyemmüm yapılabileceğine delil olduğunu söylemişlerdir. Zira Medine evlerinin duvarları siyah taştan yapılmıştır. İbn Battal’ın açıklaması şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in duvarda teyem­müm alması, İmam Şafiî’nin teyemmümün toprakla olması şartının yanlış­lığını ortaya koymaktadır. Zira bilindiği üzere söz konusu duvarların toprak­la bir ilgisi olmadığı gibi duvar üzerinde toprak da bulunmamaktadır. Kir-mânî ise söz konusu hadisin İmam Şafiî’nin yanlışlığını ortaya koymadığı­nı söylemiştir. Zira ona göre duvarda toprağın bulunmadığı bilinmemekte­dir. Böyle bir iddia açık bir zorlamadır. Çünkü duvarda her zaman toprak bulunmayabilir. Ancak bu, hiçbir zaman bulunmayacağı anlamına gelmez. Bazen de duvarda toprak bulunabilir. Hatta çoğunlukla duvarlarda toz bu­lunur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.)’in önce duvarı asasıyla eşelediği sonra teyemmüm ettiği sahih olarak nakledilmiştir. Bu durumda toprak bu­lunmaz şeklindeki mutlak ifade, bulunabilir şeklindeki mukayyed ifadeye göre anlaşılmalıdır. Bize göre duvar taştan yapılmışsa üzerinde toprak ol-



maz. Zira taş toprağı tutmaz. Bu, özellikle siyah yalçın taştan yapılan Me­dine duvarları için geçerlidir. Kirmânî’nin, “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ön­ce duvarı asasıyla eşelediği sonra teyemmüm ettiği sahih olarak nakledil­miştir” açıklaması ise doğru değildir. Çünkü söz konusu hadisi İmam Şafiî, İbrahim b. Muhammed > Ebü’l-Huveyris isnadıyla rivayet etmiştir. Yuka­rıda zikrettiğimiz üzere o zayıf bir hadistir. Begavî’nin onu hasen olarak ni­telediği ileri sürülebilir. Ancak bize göre bu doğru değildir. Çünkü isnad-daki hem İmam Şafiî’nin hem de hocasının hadis aldığı raviler zayıftır. Do­layısıyla İmam Malik ve diğer âlimlerin de ifade ettiği gibi bu iki ravi ha­disleri delil olacak seviyede değildir. Ayrıca hadisin isnadında kopukluk da bulunmaktadır. İsnada Ebü’l-Cüheym ile A’rec arasından Umeyr düşmüş­tür. Daha önce de zikredildiği gibi Buhârî ve diğer hadis âlimlerinin riva­yetlerinde isnadda Umeyr zikredilmektedir. İsnaddaki kopukluğu Beyhakî de söylemiştir. Hadisteki bir başka illet ise “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ön­ce duvarı asasıyla eşelediği” kısmıdır. Bu kısım İbrahim b. Muhammed dı­şındaki ravilerin rivayetlerinde bulunmamaktadır. Bilindiği gibi hadisteki ilave sadece sika raviler tarafından yapıldığında kabul edilmektedir.

Bize göre asa ile taşı eşelemekle ondan toprak çıkmaz. Hadis sahih ve­ya hasen kabul edildiğinde zahirinden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in duvarı asasıyla dış yüzeyini temizlemek amacıyla eşelediği anlaşılır. Hadisin ha-sen olduğu ve eşeleme ilavesinin sabitliği bir an için kabul edilecek olsa bundan duvarın yüzeyine bulaşmış olan toprağın giderilmesi gibi bir sonuç lazım gelir ki bu durumda hadis Şafiîlerin aleyhine bir delil olur. Bu konu­da İbn Battal’ın açıklaması doğrudur. Kirmânî’nin ona cevabı ise zorlama bir cevaptır. Daha önce zikrettiğimiz Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Temiz toprak müslümanın abdest suyudur” hadisi ile “Temiz yeryüzü ile teyem­müm edin” (el-Mâide, 5/6) âyeti de görüşümüzü desteklemektedir. Zira âyet ve hadiste zikredilen “saîd” kelimesi sadece toprağa değil “Kaygan bir dü­zey haline gelir” (el-Kehf, 18/40) âyetinde olduğu gibi yalçın taşa da şamil­dir. Bu durumda Merâkı’l-felah’da (s. 69) da zikredildiği üzere “saîd” keli­mesini sadece toprak olarak belirlemek doğru değildir. İbn Abbas (r.a.)’in toprak diye tefsir etmesi yer yüzeyinde galib olanın toprak olması sebebiy­ledir. Onun bu yorumu “saîd” kelimesinin yer yüzeyini kapsayacak şekil­de anlaşılmasına engel değildir.

Hz. Aişe (r.anhâ)’nın nakline göre Resûlullah (s.a.v.) ailesiyle cin­sel ilişkide bulunup kalkmaya üşendiğinde elini duvara vurarak teyemmüm ederdi. (Kalkınca da gusül ederdi.)
Hadisi Taberânî el-Mu’cemü’l-evsat’ta (I, 202) rivayet etmiştir. Mec-mau’z-zevâid’de zikredildiği üzere isnadında müdellis ravilerden Bakıyye b. Velid bulunmaktadır. Ancak bize göre bu durum hadisi delil olarak kul­lanmamıza engel değildir. Zira burada tedlis irsal gibidir. Ayrıca Beyha-kî’nin şu rivayeti de hadisi desteklemektedir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) cünüp iken uyumak istediğinde abdest alır veya teyemmüm ederdi. Fethu’l-bârî’de zikredildiği üzere isnadı hasendir.

Semhûdî’nin Hulâsatü’l-vefâ (s. 119) isimli eserinde zikrettiği üzere Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarının evlerinin duvarları taştandı. Evler ça­murla sıvalıdır. Genellikle duvarda toz bulunmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in duvarı asasıyla eşelediği de sabit değildir. Bu durumda üzerinde toz olmayan duvarla teyemmümün yapılabileceği ortaya çıkmaktadır.


1.CİLT:

Hadislerle Hanefi Fıkhı 1.Cilt görüntüle.

Hadislerle Hanefi Fıkhı Kitap Setini Hemen Sipariş Verin!

Kitap gibi takvim Mevlana Takvimi'nin her gün yayınlanan yeni yazılarını kaçırmamak için mobil uygulamalarımızı indirebilir, internet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.

Mevlana Takvimi Mobil Uygulamamızı İndirin!

Kitap gibi takvim Mevlana Takvimi'nin her gün yayınlanan yeni yazılarını kaçırmamak için mobil uygulamalarımızı indirebilir, internet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.

Misvak Kitap

Misvak Neşriyat Tic. ve San. Ltd. Şti.
Ceridehane Sk. No: 4
Cağaloğlu / İSTANBUL