İmam-ı A’zam Ebû Hanife (r.a.) bütün ehl-i sünnet alimleri
tarafından saygı gören dört büyük müctehid mezhep İmamının
birincisidir. Gerek kıdem ve gerekse mezhebindeki genişlik ve
büyüklük bakımından kendine verilen “İmam-ı A’zam” ünvanına
hakikaten layık olduğunu göstermiştir.
Hicri 120
yılında hocası Hammad b. Süleyman (r.a.)’in vefatı üzerine boşalan
kürsüye geçmiş, dörtbinin üzerinde öğrenci yetiştirmiş bunlardan
40’ı ictihad derecesine ulaşmıştır. İmam-ı A’zam Ebû Hanife
(r.a.), basta tabiin İmamları olmak üzere dörtbin kadar kişiden ve
bu ilmi büyük bir itina ile öğrenmiş olduğundan İmam-ı Zehebi ve
onun gibi meşhur tarihçiler yanında hafız muhaddisler tabakasına
dahildir. (Hadis hafızı; Hadis ilminin bir çok esas ve detaylarını
ezbere bilen, yüzbin hadisi senetleriyle birlikte ezberlemiş olan
kimse demektir.) O’nun hadis ilmine az i’tina gösterdiği seklinde
yanlış düşünceye sahip olanlar, bilgisizliklerinden veya
hasedlerinden bu hataya düşmüşlerdir. Büyük muhaddislerden İmam-ı
A’meş hazretlerine bir takım mes’eleler sorulduğunda, o sırada
yanında bulunan İmam-ı A’zam (r.a.)’e hitaben: “Şu mes’elelerin
cevabını veriniz” dedi. İmam-ı A’zam (r.a.) de güzel bir şekilde
problemi halledince A’meş (r.a.)’in: “Bu cevapları siz nereden
çıkarıyorsunuz?” diye şaşkınlığını ifade etmesi üzerine: “Sizden
dinlediğim hadislerden” deyip zikredilen hadisleri senedleriyle
beraber okumaya başladı. Bir çoğunu açıkladıktan sonra A’meş
(r.a.) söyle dedi: Okuduklarınız kâfidir. Benim bir ayda
öğrendiğim bunca hadisi bir anda bana okuyorsunuz. Bu hadislerin
gereğine tam anlamıyla uyduğunuzu zannetmezdim. Ben bilirim ki;
büyük fakihler hazîk tabiplere benzerler, bizler de (muhaddisler)
eczacı ve attarlara benzeriz. Ey Ebû Hanife! Sense her iki
kesiminde özelliğini bir arada toplamışsın.” (İmam Ebû Hanife
(r.a.), s. 249)
İmam-ı A’zam (r.a.)’in içtihadındaki
usûlü; önce Kur’an’a başvurur, bulamadığı zaman sünnete
başvururdu. Ebû Hanife (r.a.)’in ictihad şûrasında birçok hadis
hafızı bulunurdu. Hadislerin sahihliğini kabul konusunda çok
titizdi. Sünnette de bulamazsa, bilginlerin icmâını kabul ederdi.
İcma bulunmazsa sahabelerin söz ve uygulamalarına bakardı.
Sahabelerin ittifak ettikleri görüsü tartışmasız kabul eder,
ihtilafa düşmeleri halinde birini tercih ederdi. Sahabeden sonra
gelen neslin (tabiîn) görüş ve fetvalarına uymayı zorunlu görmez
ve şöyle derdi; “ Hasan-ı Basrî, İbrâhim en-Nehâi, Said bin
el-Mûseyyeb’e gelince biz de onlar gibi içtihad ederiz.” (İbni
hacer, Heytemi).
İslâm dîni, kıyâmete kadar meydana
gelecek şahsi ve içtimâi hâdiselerin ahkâmına kefil olduğu için
rey ve içtihâda büyük ve geniş bir yer vermiştir. Hz. Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz, hakkında vahiy bulunmayan bazı hususlarda
ashâbı (r.a.) ile istişare etmişler ve ashâbının içtihâdda
bulunmalarını buyurmuşlardır. Çeşitli yerlere çeşitli
vazifelerlerle gönderdikleri Ashâbından pekçok sahâbenin içtihad
yaptıkları görülmüştür. Bu hususta pekçok örnekten bir tanesini
zikredelim; Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz Muâz İbn Cebel
(r.a.)’i Yemen’e elçi olarak gönderirlerken Muâz ibn Cebel
(r.a.)’e hitâben: “-Orada neyle hükmedeceksin?” Muâz (r.a.) de;
“-Allâh’ın kitabıyla” diye cevab verdiler. Resûllulah (s.a.v.) de
“-Onda bulamazsan neyle hükmedeceksin?” buyurdular. Muâz (r.a.)
cevâben; “Resûlullah (s.a.v) Efendimizin sünnetiyle” diye cevab
verdiler. Resûlullah (s.a.v.) tekrâr; “-Ya onda da bulamazsan, ne
yaparsın?” diye sordular. Muâz (r.a.) de; “-Re’yimle içtihâd
ederim.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.)
Efendimiz “-Resûlü’nün elçisini, Resûlün hoşnud olacağı şeye
muvaffak buyuran Allah’a hamdederim.” diyerek memnuniyetlerini
izhâr buyurdular. Eger ictihâd câiz olmasaydı, Peygamber (s.a.v)
Efendimiz, Muâz İbn Cebel (r.a.)’in bu cevabından hosnud olmaz,
onu ictihâddan men ederlerdi. İmam- A’zam (r.a.) Hz. Hüseyin
(r.a.) Efendimizin torunu Muhammed Bâkır (r.a) ile Medine-i
Münevverede karşılaştıkları zaman, “Sen ceddim, Resûlullah
(s.a.v)’in hadis-i şeriflerine kıyas ile muhalefet ediyormuşsun”
demiş. İmam-ı A’zam (r.a.) de “Hayır efendim Allah (c.c.) korusun,
bunu hiçbir zaman kabul edemem. Oturunuzda anlatayım. Ceddiniz
hürmetine sizlere saygı göstermeye hepimiz borçluyuz. Muhammed
Bâkır (r.a.) oturunca İmam-ı A’zam (r.a.) de karsısında diz çöküp
oturarak söyle demiştir. “-Acaba erkekler mi daha zayıftır,
kadınlar mı?, Muhammed Bâkır (r.a.); “-Kadınlar” diye cevab verdi.
İmam-ı A’zam (r.a.) “-Mirasda hangisinin payı fazladır? diye
sordu. Muhammed Bâkır (r.a.); “-Erkeklerin” deyince, İşte ben,
eğer kıyas ile hükmetmiş olsaydım kadınların payını artırırdım,
dedi. Daha sonra “-Namaz mı daha faziletlidir, oruç mu?” diye
sordu. Muhammed Bâkır (r.a.); “-Namaz daha faziletlidir” deyince,
“-Eğer ben re’y ile hükmetsem hayızlı kadınlara namazı kaza etmeyi
emrederdim, orucu değil” diye karşılık verdi. Sonra dedi ki;
“-Bevl mi daha pistir yoksa meni mi?” diye sordu. Muhammed Bâkır
(r.a.); “-Bevl daha pistir” deyince söyle dedi; “-Eğer ben re’ye
uyanlardan olsaydım, meni sebebiyle değil bevl sebebiyle guslü
gerekli kılardım.” Ben hadis-i şeriflere aykırı görüş belirtmekten
Allah’a sığınırım. Gayem Hz. Peygamber (s.a.v)’in sözlerine hizmet
etmektir. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.)’in oğlu yerinden kalkıp
İmam-ı A’zam (r.a.)’in mübarek yüzünü öptü. (İmam Ebû Hanife
(r.a.), s. 226)
Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz;
“Sözümü işittiği gibi muhafaza edip, başkasına nakledenin Allah
(c.c.) yüzünü nurlandırsın, zira kendisine hadis nakledilen nice
kimseler nakleden kişiden daha kavrayışlıdır. (Ebû Davud, ilim)
buyurmuş, İmam-ı A’zam Hazretleri de şahsında bunu göstermiştir.
Çünkü fıkhı, ilk tedvin eden olmuş, âyet-i kerîme ve hadis-i
şeriflerdeki maksûd manayı, derin, ince anlamları İslam hukukuna
yansıtmış, İslam Âleminin istifadesine sunmuştur. İmam-ı Malik
(r.a.)’e İmam-ı A’zam Ebû Hanife (r.a.)’i sordular; “Sübhanallah!
O’nun gibisini görmedim. Eğer, su sütun altındır dese, bu sözünün
doğruluğunu kıyasî delillerle isbat eder.” diye cevap vermiştir.
İmam-ı Şafiî (r.a.); “Her kim Fıkhı anlamak isterse İmam-ı A’zam
Ebû Hanife (r.a.)’e ve onun ashabına sımsıkı sarılsın. Çünkü fıkıh
sahasında insanların tamamı İmam-ı A’zam Ebû Hanife (r.a.)’in
iyalidirler.” İmam-ı Gazalî (r.a.); “İmam-ı A’zam Ebû Hanife
(r.a.)’e gelince gerçekten O, dahi, abid, zahid, arif-i billah,
Allah’tan korkan ilim ile Allah’ın rızasını dileyen bir zat idi.”
(Hadislerle Hanefi Fıkhı 1.cilt, Önsöz Kısmı)
Kitap gibi takvim Mevlana Takvimi'nin her gün yayınlanan yeni yazılarını kaçırmamak için mobil uygulamalarımızı indirebilir, internet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.
Kitap gibi takvim Mevlana Takvimi'nin her gün yayınlanan yeni yazılarını kaçırmamak için mobil uygulamalarımızı indirebilir, internet sitemizi ve sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.
Misvak Neşriyat Tic. ve San. Ltd. Şti.
Ceridehane Sk.
No: 4
Cağaloğlu / İSTANBUL